Kaçan kovalanır mı: Kovalayan olmaktan kurtulun!
Zengin ifade yeteneklerimizin “Kaçan kovalanır mı?” sorusu üzerindeki çeşitli biçimlerini varlığımızın minicik delili ekşi üzerinden görerek ufkunuzu açabilirsiniz yada konunun sadece aşk üzerine olduğunu düşünüyorsanız; birçok çöpçatan sitesinde konu ile ilgili yaşanmışlık yazılarına bakabilirsiniz. Ama kaçan kovalanır meselesi; günlük yaşamda sadece aşk için geçerli olduğunu düşünenlerden değilim İletişimin, ilişkilerin ve arkadaşlığın mümkün olduğunca kaliteli olabilmesi için; birazcık ulaşılamazı oynamak gerekebiliyor. İşte bu bazı durumları, sizle paylaşacağım ama aşk konusuna teğet geçmeden duramayacağım:)
Aşta kaçan kovalanır mı?
Kovalamayı ilk başlatan tarafın erkekler olduğu bilinen bir gerçek. Türk toplumundaki kadının, ilk adımı atma huyu nadir olduğundan; kaçan kısmını elinde tutuyor. Bunun aksi olsa da, çok nadir karşılaşılıyor. İlişki başlangıcı sürecinde erkek; kadının peşinden koşar, koşar, koşar ve sonra sıkılır, bırakır. Bu ilgi azlığı meydana gelince, kadın; erkeğin peşinden koşmaya başlar ve erkek kaçan kısma oturur. Bu tarz ilişki sürecinin basitliği gün yüzündeyken; nedense bu değiştirilemiyor. Kaçan kovalayan taraflarının basit birer davranış olduğunu görüp, vazgeçemiyoruz. İnsanlar hep, değersiz şeylerle hayatlarını sürdürüyorlar; kocaman bir gerçek:)
Aşk konusu, içine girince çıkılamaz. Bırakalım kadın ve erkek ilişkilerinde insanlar birbirlerini denemeye, zaman kaybetmeye devam etsinler. Biz, günlük yaşamda kaçan kovalanır oyununa dönelim :)
Günlük yaşamda kaçan kovalanır taktikleri
Naz yapacaksın ama dozunu da bileceksin. Bu, sizi kontrol altına tutan cümle olmalıdır. Teknoloji gelişse de, cilalı taştan milenyuma kadar gelsek bile; değişmeyen şeyleri değiştirmek çok zor. Günlük yaşamda bireyler arasındaki (kadın-kadın; kadın-erkek; erkek-erkek) normal iletişim şekillerini değerli kılmak, arkadaşlıkları değerli kılmak ve zamanımızı değerli kılmak için yapılabilir bazı şeyler var. Kesinlikle doğru mudur derseniz, hayır derim; sadece okuyup fikir edinebilirsiniz:)
1- Telefonu her zaman açmak zorunda değilsiniz!
Telefonunuz var diye, çalan bir telefonu açmak zorunda değilsiniz. Böyle bir zorunluluğunuz yok ve müsait olmadığınız zamanlarda, telefonu kapatın. Her istenildiği zaman ulaşılabilen biri olmanın, sürekli olan hallerde değersizlik hissettirebiliyor. Bunun için telefonu sessize almak, dünyada keşfedilen en güzel teknolojilerden birisi :) Sadece bu kurallar; aile fertleriniz sizi aradığı zaman geçerli değildir. O telefonu açacaksınız :P
2- Görüşme isteklerine her zaman onay vermeyin!
Çok samimi bir arkadaşınız bile olsa, sürekli buluşmak ve birlikte zaman geçirmek; ikiniz arasındaki bağı zayıflatabilir. Sizleri, birbirinize göre değersizleştirebiliyor. Onun yerine; aralıklı zaman dilimlerinde buluşmalar gerçekleştirmeniz; daha mantıklı olacaktır.
Sizi davet ettiği her görüşme isteğine yada son anda sizi aradığı bir eğlenceye ret cevabı verirseniz; bir sonraki durumlarda size öncelikli davranmaya başlayacaktır. Bu basitçe hayır diyebilmek; ilişkileriniz arasındaki gücü arttıracaktır. Her gün buluşmak yerini; 2 günde bir yada haftada bir buluşabilirsiniz veya size bir saat verdiyse; onun istediği saatte değil, sizin istediğiniz saatte buluşabilirsiniz. Sık sık buluşmazsanız; birbirinize anlatacak şeyleriniz olur:)
3- Karşınızdaki kişiyi hayatınızın merkezine koymayın
Birine değer verince; bazen yapmaması gereken şeyleri yapabiliyor.O yüzden değer, sevgi gibi konuları; çok fazla belli etmemek gerekiyor. Babaların, çocuklarına yaptığı gibi. Size ait bir yaşantınız var, kendi hayatınız var. Arkadaşlarınız, aileniz yada diğer şeyler. Karşınızdaki kişi sizden birşey istediğinde; geriye kalan tüm her şeyi bırakıp onun istediğini yaparsanız; onu hayatınızın merkezine koymuş olursunuz ve ilerleyen zamanlarda problem yaşarsınız. Sizin için öncelikli olan şeyler her zaman bellidir ve buna göre yaşamak en güzelidir. Üzülmesin, kırılmasın, benden uzaklaşmasın gibi korkularla taviz vermek yok :)
4-Bırakın sizi tavlasın
Saf ayağına yatmak; getirisi yüksek bir davranış. Karşınızdaki kişi, sizi tavladığını zannetsin. Sizin gözünüzde yüceldiğini zannetsin. Bu konuda, karşınızdaki kişiye düşüncelerinizden bahsetmeyin. Onun hakkında ne hissettiğinizi söylemeyin. Bırakın merakta kalsın ve sizi etkilediğini düşünsün:)
Kısacası; bir hayatınız var. Kim olursa olsun; hayatınızdaki zamanları çalmaya hakkı yok. İletişimi değerli kılmak yerine onu sıradan basit bir olay gibi yaşamak; gerçekten çok kötü. Dedikodu da bunlara dahil. İkili sohbetlerde birbirine değer katılmadığı zaman, o sohbetin bir anlamı kalmıyor. Tamamen çöp. Vallahi de çöp.
Ciddiyim çöp.
İki insan birbirine değer veriyor birbirini seviyorsa kaçan kovalanır mantığı olmaz. Ama ilişkilerin başlangıcında çekingenlik, utangıçlıktan dolayı ister istemez kaçma eylemi oluyor. Ama ilişki başladıktan sonra taktikler varsa o ilişki; sevgi ve güvene dayalı bir ilişki değildir.
Telefonu açmamak gibi taktikler hiç hoş değil. Böyle yaklaşımlar varsa arada sevgi yoktur.
Sadece şuna katılıyorum. İnsan hayatının merkezine önce kendisini koymalı. Bunu da yapmak bazen kolay olmuyor.
Ayrıca insanlara umut vermek ne kadar doğru. Tavladığını düşünmesine izin vermek yerine mesafe koymak, sınır çizmek erdemli davranış olmaz mı? Tabii daha gençsiniz. Zamanla tecrübeyle bunun ne kadar yanlış olduğunu başınıza gelince anlayabilirsiniz ancak. Başkasının sana nasıl davranmasını istiyorsan sen de öyle davran sözünü çok severim ve hep hatırlarım.
Yanlış anlamışsam ve yazmışsam affalo diyorum. Benimki birazcık kendi görüşümü dile getirmekti.
Yorumunuz için teşekkür ederim. Söylediklerinizin hepsine katılıyor, doğru olduğuna inanıyorum.
Yorumunuzda; sadece iki karşı cinsin sevgi-aşk üzerine etkileşimine istinaden cevaplar yer aldığını düşünüyorum. İnsanların daima; “güzel” olan şeylere yönelmesi taraftarıyım. Başkasına zarar vermeyen davranışlara. Yazım; günlük yaşamdaki normal ilişkilerdeki değeri arttırmak adına nacizane esprili fikirlerimden oluşuyor. Fikirlerin hiçbirinin temelinde; karşıdaki kişiye saygısızlık yer almıyor yada onu oyalamak. Belki ben anlatamamışımdır. Kesin anlatamamışımdır :)
Yaşanmışlıklarım azdır, yaşanmışlıklarınız çoksa; duymak, dinlemek isterim. Fazlasıyla.
Bu misafir arkadaş tam benim görüşümde
Yazılarınızın esprili olduğunun farkındayım. Kendinize özgü iyi bir çizginiz var. Lütfen beni yanlış anlamayın. Sizin saygısızlık yaptığınızı hiç düşünmedim.
Ben de biraz dikkat eksiliği var. Yazınızı iki üç kez okumam gerekirken bunu es geçtim. Yazınızı tekrar okudum. Ve size haksızlık yaptığımı anladım.Kusura bakmayın.
Bazen doğru şeyler ifade edildiğinde taktikmiş gibi durabiliyor. Aslında hayatımda en çok yakındığım şeyleri dile getirmişsiniz. Kendimden daha fazla başkalarına değer vermenin olumsuz sonuçlarını çok gördüm. Ne zaman kendimi önemsemeye başladım. İşte o zaman her şey düzelmeye başladı.
Çok fazla yaşanmışlıklarım yoktur. Sadece iyi bir gözlemciyim. Biraz da yaşla beraber gelen olgunlaşma var tabii. Tekrar özür dilerim.Saygılar…
Yorumlarınızdaki ifade şekillerine ve dil güzelliğinize hayran kaldığımı söyleyeyim “bir misafir”. Gerisi, ortak düşüncemiz.
ÇÖP :)
Dünya alem biliyor. Çöp :)
Her şeyde olduğu gibi sevgide de denge Mehmet. Hz. İsa ‘ ya Allah vasfını yükleyenler sevmekte aşırıya kaçtıkları için böyle bir nitelemede bulunmadılar mı? İkili ilişkililerde de böyle. Düşünsene seni birinin çok çok sevdiğini belli bir zaman sonra sıkar seni daraltır seni. Hakkını bil ara, haddini de bil; ama aşma. Galiba tüm mesele bu:)
Mehmet bloğunu beğendim ara ara ben gelirim böyle.
Evet, dengede tutmak güzel olacaktır. İhtiyacımız olan da bu diye düşünüyorum.
Seni buralarda görmek, bana mutluluk verecektir. Geldiğinde bir merhaba dersin ^^
Arkadaşlık ilişkilerinde bu durum nasıl oluyor açıklar mısınız ?
BU konuda pek bir deneyimim olduğunu söyleyemem, o yüzden sadece fikrimi söylemekle yetinirim. Aradaki sınırı koruduğunuz vakit, o ince çizgi de kaldığınız vakit; pek sorun olmaz bence :)
çöp muhabbetlere son o zaman:))
Artık çöp muhabetlere son =)