Konuş Ey Musa!
michelangelo’nun güzel bir cümlesi ile sohbete başlamak isterim. çünkü artık monoton ve bir yere yetişmeye çalışır gibi koştuğumuz, kısacası savaştığımız bu hayatta; insanın bir an da olsa koşmayı bırakıp düşündüren bir cümle. bakalım siz okuyunca ne hissedeceksiniz:
“Herkes gibi yaşamak ve düşünmek istemiyorum. Fabrikasyon bir yaşamın dayatılması rahatsız ediyor. Kendim olmalıyım. Şartlanmış beyinlerin ürettiği kavram, fikir ve davranışlardan arınmalıyım.”
musa heykeli
öze dönüş döneminde michelangelo’dan güzel bir heykel yapılması istenir ve heykeli yapmak için önüne sunulan birçok güzel mermeri istemeyip en sıradan olanı seçerek yapımına başlar ve ortaya şu aşağıdaki harika görüntü çıkar. (bilerek heykelin bütün görüntüsünü koymadım. daha yakından bakıp incelikleri görebilmeniz için. umarım bir gün çıplak gözle görürsünüz, umarım görürüm.) sonrada o heykelin karşısına geçip, “konuş ey musa!” der.

şimdi michelangelo’yu bir kenara bırakıp, birkaç konuya gireyim. Herkesin kendini değerli hissetme arzusu var. gerekli değeri hissetmediğimizi düşünüp daha fazlası için eylemler yaparız. mesela daha şık giyiniriz, mesela en pahalı gözlük modellerini seçeriz, mesela tarz bir araba alıp onu sosyal medyada sürekli paylaşırız, mesela harika bir mekana gidip instagram’a hikaye atarız yada seksi bir poz çekip sosyal medyada takipçi kasarız. bizim için önemli olan beğeni sayısı ve milyarlarca insan gibi beğeni sayısını arttırmak için yarışa girdik. durmaksızın koşuyoruz ama nereye?
işte eğer bir gün koşmayı bırakıp o michelangelo’nun yaptığı gibi en sıradan mermeri seçerseniz, sonrasında ne yaptığınızı duymak isterim:) ama şuan ben, benim neler yaptığımı paylaşayım.
koşmayan forrest gump
bazen yorgun bir halde koşar gibi bir yere yürüdüğüm vakitte ansızın aklıma gelir ve beynimden vurulmuş gibi hissederim. “nereye ve neden konuşuyorsun?” diye kendime sorduğumda, ansızın yürümemi yavaşlatır, kaplumbağadan farkım kalmaz :) işte o an, koşmanın anlamsız olduğunu, koşarken çevremi fark etmediğimi, yavaş yürürken sokakta bir heykelin var olduğunu, kırmızı renkte açan bir çiçeğin canlılığını, bir esnafın ter içinde çalışını veya yanımdan geçen insanların ruhunu görebiliyorum. işte bu insanca yaşamak demek bence. koşarak değil, yürüyerek gitmeli. ne yaptığını bilerek!
yaz ayı bir başka. ekvatora koysalar beni, sevinçten çıldırırım. sıcaklık o derece güzel, yaz akşamları da. hava kararmış, herkes uyumuş ve sokaklar sessizleşmiş, kendi başına evde oturuyor ve pencereden dışarı bakıyorsun. gerçekten son zamanlarda ev iş koşarak yaşadığını ve başka hiçbir şey yapmadığını mı hatırladın ansızın? sahi geriye dönüp baktığında hatırladığın için güzel anın yok mu? berbatmış dostum! ama inan bizlerinde öyle. işte o sessiz yaz gecesinde pencereden dışarı bakarken zamanı durdurabilir ve kendini düşünebilirsin. inan o duygunun tadını sana anlatabilirim ;)
hayat, insanların sokaklardan çekildiği saatte dışarı çıkınca güzel. çünkü sessiz. bir doğa bir de sen baş başa kalırsın. yanına bir de sohbet edebileceğin birini aldın mı tamamdır. ama bu sınırlarla çevrili bir sohbet değil. her şeyi kalbinle, aklınla ve kısıtlamadan konuşabileceğin bir ortam yaratabileceğin bir arkadaş alman lazım.yada hiç tanımadığın biriyle ilk gün yapılabilecek gece yarısı sonrası sohbeti olabilir. böyle ortamlar yaratıyorsan ne mutlu sana. kıskanırım seni :)
sonuçta herkesin zamanı yavaşlattığı ve kendine değer verdiği zamanlar ve eylemler farklı olabilir. benim birkaç böyleydi. sonuçta hayatımın ilerleyen zamanlarında yolculuk bitmiş ve hiçbir yere varamamış biri gibi hissetmek istemiyorum. bu yüzden instagramda beğeni almak yada hava atmak değil, gerçek hayatta heyecan ve duyguları tavana kadar tatmanın tarafındayım. yapmak isteyene, yapabilene ve benle paylaşana ne mutlu :))
kendinizi değerli hissettiğiniz bir an yarattığınızda, kendinize veya yakınızdakine şunu söylemeyi unutmayın: KONUŞ EY MUSA!
Keşke geri sarma tuşumuz olsaydı bazen çok değerli şeyleri kaçırdığımızı görüp hayatımızı yavaşlatabilirdik
Keşke demeyelim bence. Eğer bu sonuç dank ettiyse kafana, bundan sonrasını hissederek yaşabilirsin :)
Bazen herkes benim de gözüme aynı fabrikadan çıkmış gibi görünüyor. Alamet-i farikası olmayan insanlar ile aynı sosyal çevreyi paylaşmak bir süre sonra insanın onlara benzemesine sebep oluyor, bu benzeme sürecini bünyemiz reddedince de içe kapanık biri haline dönüşüyoruz, iletişim kurarken onlar gibi davranayım ama içten içe onlar gibi düşünmemeye devam edeyim diyoruz yani.
Yolculuk bitmiş bir yere varamamış gibi hissetme meselesine gelince, bu herkesin her hangi bir anda aklına geliyor zaten. Başarının ölçüsü nedir ? Veya başarılı olmak zorunda mıyım ? Maddi olarak elde ettiklerim ile mi ölçülecek benim yolculuğum ? Yoksa yetiştidiğim çocuklarla mı ? Neden varım ?
Eğer düşünceler neden varım’a kadar gidiyorsa zaten ya delisindir ya sanatçı ruhlu, yani yazmadan çizmeden duramazsın.
Kurduğun cümleler büyüleyicii
Ellerinze sağlık boyle bir değerli yazıyı benimle buluşturdugun.