Takdir-i ezele teslimiz ama gayrete de aşığız
Yakın bir zamanda isyan bayrağını çekmiş, insanın dilinde olan “uzaklara gitme” isteğimi yine kendime haykırmıştım. Uzaklara gidince ne olacak diye sormayın, onca kimse istiyorsa; vardır uzakların bir güzelliği. Ardına sığınılan gerçekleri gün yüzüne çıkarmaya gerek yok şimdi. Haftanın en zor günü olan Çarşamba günü, iş yerinde saat 14:00 civarlarında bunalmış ve bir gölgelikte uzanırken; hashtag’lerle süslemediğim bir isteğimi instagram üzerinden paylaşmıştım. Aşağıda bunu görebilirsiniz. Bu güzelim fotoğrafı ve açıklamamı paylaşmış olsam bile, kaderim yine o gün sıkılarak vardiya bitimine kadar iş yerinde olmaktı…
Cahit Zarifoğlu’nun uzun zaman önce öğrendiğim güzelim bir sözü var: Takdiri ezele talibiz ama gayrete de aşığız! Her ne yaparsak yapalım, değiştiremediğimiz gerçekler oluyor. Çabalarımızın önünü kesen yada bizi bir şekle sokup yöneten maddi-manevi şeylerin etkisinde gidiyoruz. “Fıtratını bozdun sen de ha…” söylemleriyle karşılaşmamak için istenilen şekilde yaşıyoruz. İşte tüm bu maddi-manevi şeylerin bazıları, bize bahşedilen kaderin ta kendisi…
İnanç, yaşantıya güzellik getirir
İhtiyaç duyulan iç huzurun oluşması için, bazı durumlarda koşulsuz inanma ve kabullenmenin olması gerekiyor. Bunu sağlayabilecek en güzel yöntem ise inanmak. İnanma ve azim ikilisini bir arada dengede tutabilenlerin, isteklerine ulaşabilmeleri veya durum ne olursa olsun mutlu olabilmeleri kaçınılmaz oluyor.
Kader denen kavramın yaşantımızı kesintisiz yönettiğine olan inancımız, seçimlerimizi de kaderimizin yaptığını ifade etmemeli. Bunun arkasına sığındığımızda, yaşamımız elimizden alınıyor. Kaderimizi biz seçiyoruz ve her ne olursa olsun isteklerimiz için gayretli olmalıyız.
Gayrete aşık mıyız?
Kaderin bize getirdiklerine eyvallah mı demeliyiz? İşin son aşamasında, öyle olmalı. Ama öncesi? Harika bir şey ki (Ne yazık ki demedim), insanlar farklı isteklerle yaşantılarını güzelleştirmeye çalışıyor. Önümüze çıkan engelleri aşmak için bazen çok çalışmalı, çok yorulmalı, çok üzülmeli yada belki arkadaşlarımızı kaybetmeliyiz. İşte o zaman, ruh doygunluğa ulaşıp, amaçlarımız bir bir hayata geçiyor. İşte o zaman gerçek kişiliğimizi parlatabiliyoruz.
Kim ne derse desin, insan istekleri zor. Gayrete sıkıca tutunmak gerekiyor. Gayrete aşık olmak gerekiyor. Çalışmak, çalışmak, güçlü olmak ve çalışmak… Sonrasında gelen şey; çok muazzam…
Yazıyı Cahit’in ufacık cümlesine kocaman cümleler ayırdık ve yine bu yazıyı onun şu güzel cümleleri ile bitireyim:
Asıl marifet buluttaydı;
Ama herkes yağmura şiir yazdı
Kaderinizi konuşmak yerine, onu yazanlardan olun ^^
Not: O gün iş çıkışı ne mi yaptım? İşi bırakmadım elbet ama İzmir’e güneşi batarken izlemek için sürdüm :D
“Kaderinizi konuşmak yerine, onu yazanlardan olun” cümlesine eş değer olarak şunu diyebilirim; ya tozu dumana katarsın ya da tozu dumanı yutarsın. Yani kader deyip kabullenmek var, bir de hayır kaderim bu yönde olmalı deyip çaba sarf etmek var. Pekala öylesine gelmedik değil mi dünyaya :))
Benimde yapmak isteyip yapamadığım üç şey var hemde çok istediğim ama birini yaparsam diğeri kalacak üçüncüsüne ise görünmez prangalarla bağlıyım sanki kopamıyorum üstelik gülünç oluyorum..
Senin yapmak istediğin üç şey için zaman gerekli ve hemen bir sıralama yapıp önceliğe göre işe koyulmalısın. Aksi taktirde, hep hayal olarak kalacak ^^
Holyligth sen çok haklısın ya sende kendimi buldum